14 Kasım 2009 Cumartesi

http://muminokan.blogcu.com/korkularindan-firlamis-bir-yazi/6378233

Tedirgindi. İçinde anlamsız bir korku vardı. Ne olduğunu bilemiyordu. Bu pesimist durumlardan da sıkılmıştı artık. Bunca zaman beklemiş daha bir dakika bekleyecek sabrı kalmamıştı. İçindeki tedirginlik yüzünden de okunuyordu. Ve derin bir nefes alarak kendine geldi. Cesaretini topladı. Ve eline aldığı telefonundan çevirdi numaraları sırayla. Telefon çalıyordu. Heyecanlanmıştı birden birşeyler diyememekti artık korkusu yada tedirginliği, bu duyguya tam bir isim verememişti. Ve tam o sırada sesini duydu. Nefesi düğümlendi boğazında heyecandan. "Merhaba" dedi o da. Ve "Nasılsın" diye sordu devamında. Adı da ağzından hemen süzülüverdi. Birden sessizlik oldu. Ses gelmiyordu karşıdan. Birden bire tamamen tedirginlik kapladı içini. Dondu her şey. Bir kaç saniye sonra "Efendim" "İyiyim" diye heyecanlı bir ses geldi telefonun diğer ucundan. Ve "Sen nasılsın?" diye devam etti sesini duymuş olmanın verdiği heyecan ile birden kelimeleri karıştırmaya başladı. Belki hiç olmadığı kadar mutlu olmuştu ve o ses tonuyla hafif kekemeleyerek "Seni görmek güzeldi" dedi ve "Şuan sesini duymak çok güzel" diye ekledi. Telefondan sadece "Teşekkür ederim" kelimeleri geldi. Kelimeler, bir kaç söz daha beklercesine biterken, meraklı bir ses tonu ile "Neler yapıyorsun?" sorusu geldi. Çünkü aradan onca yıl geçmişti. Merak ediyordu. Telefondan hafif gülümseyen bir ses tonuyla kelimeler ardı ardına süzülmeye başladı. Bu gülümseme her şeyi değiştirmişti. Heyecanlanmalar yavaşça gidiyordu. Çok uzun olmayan cümleler, gülümsendiği belli olmaması için kısa sürdü. Aynı soruyu bu sefer o sordu "Sen neler yapıyorsun?". Gülümsemenin vermiş olduğu mutluluk, mutluluğuna eklenince kelimeler daha bitmeden cevap başlamıştı gelmeye. Anlatacağı çok şey vardı. Sadece bir kaç cümle ile bitirmeyi planladı. Onca yıl bir kaç cümle ile anlatılamazdı. Bu kadar kısa sürmeyeceğini her ikisi de biliyordu. Konuştukça konuşuyorlardı. Laf lafı açıyor, sohbet derinleşiyordu. Birden bir telefon sesi ile konuşma kesildi ve "Evet... Tamam... Birazdan tekrar arıyorum seni" dedi diğer telefona. Sohbete kaldıkları yerden devam ettiler. Biraz sonra akşam yemeği için sözleştiler, ki, bu her ikisi içinde çok şey ifade ediyordu. Saat 14:15 idi. 18:30 a daha çok vardı. Vakit her ikisi içinde geçmiyordu. Heyecanlıydılar. Çok uzun yıllar geçmişti en son görüştüklerinden bu yana. Saat 18:00’ı gösteriyorken işyerinden çıktı ve buluşma noktasın yakın bir yere gitti. Hava soğuktu, elleri ceplerindeydi. Karşısında gördüğü cafeden küçük bir bademli cafe latte aldı. İki elinin arasına aldığı kahvesinden bekleme noktasına geri dönerken yudumluyordu. İçi biraz ısınmış gibiydi. Birkaç dakika sonra gözgöze geldiler. İkisininde gözleri parlıyordu. Mutlu oldukları ortadaydı. Yüzlerindeki gülümseme herşeyi ortaya koyuyordu. Önce tokalaştılar. Sonra birbirlerine gülümseyerek "Merhaba, nasılsın?" dediler. Aynı anda. Aynı anda dedikleri için birkere daha gülümsediler. Rezervasyon yapılan restauranta doğru yola koyuldular. Şaşkındı nereye gideceğini bilmiyordu ancak içindeki mutluluk ve güven bu durumu kısa sürede bitirdi, heyecanlıydı. Bir kaç dakika içinde restauranta girdiler. Üzerindekini çıkartıyorken yardımcı oldu, sandalyesini de bir adım geri çekti önce, sonra sandalyeyi hafif bir hamle ile yerine konuşladı. "Teşekkür ederim" kelimelerini duydu ve "Önemli değil" diyerek yanıtladı. Sonra kendi de karşısına oturdu ve siparişlerini vermeden önce biraz havadan sudan konuştular. Kısa bir zaman sonra siparişlerini verdiler ve konuşmalarına kaldıkları yerden devam ettiler. Siparişler gelmeden önce masaya özel olarak hazırlanmış beyaz peynir ve Riesling geldi. Tadına baktılar ve ikisi de beğendiğini onaylarcasına başlarını salladı. Riesling fazla eski olmamasına rağmen beğenmişti. Sohbet devam ederken yudumluyorlardı içkilerini. Yemekleride gelmişti. İkiside sırayla konuşuyorlardı biri anlatırken diğeri onu dinliyor, diğeri anlatırken biri onu dinliyordu. Susmak bilmemecesine konuşuyorlardı. Birbirlerini özlediklerini daha itiraf edememişlerdi, ki birden sessizleşen ortamda biraz yüksek sesle "Seni özledim" dedi. Birden duraksadı. Yüzü kızardı aniden. Utandı sanki. Birden yüzünde gülücükler uçuşmaya başlamıştı. İkiside gülümsedi. Yan masadakilerde katıldı gülümsemelere. Saat ilerliyordu, ama ikisinine umrunda değildi. O an orada olmak herikisi içinde en önemli şeydi. Laf lafı açıyor, anlatıyorlardı birbirlerine. Kalkmak istemiyorardı, gecenin bitmesini istemiyorlardı. Ertesi akşam için yine sözleştiler ve masadan kalktılar. Evine bıraktı, sonra kendi evine doğru yöneldi. İçinde tarif edemediği şekilde bir coşku vardı. Belki hiç olmadığı kadar mutluydu. Evine girdi ve kıyafetlerini dans edercesine çıkardı üzerinden. Duşa girdi sonra. Sarhoş gibiydi, hafif kendine geldi çıkınca duştan. Pencerenin yanına çekti sallanan koltuğunu, kendine bir kadeh daha içki aldı ve oturarak gökyüzünü izlemeye başladı. Yaşadıkları gözünün önünden geçiyordu. Belki hayaldi onun için, belki imkansızdı ama imkansız diye bir şey yoktu artık. Gerçekleşmişti. Kadehinden son yudumu aldı ve koltuğundan kalkarak yatak odasına doğru yöneldi. Gece lambasını açarak yatağına girdi, lambasını kapadı ve William bugün Iula ile yaşadıklarına gülümseyerek, daldı uykuya.

1 Kasım 2009 Pazar

İlk Sen Olduğun Gibi...


Bugünlerde biraz bulanığım. Aslında bulanıklık demiyelim, sadece anlamları derin olan anılarım depreşti :)

Ben kapıda durum icabı sırtı insanlara dönük bir şekilde, öylece duruyorken birden bir his doldu içime, ne olduğunu anlayamadım. Afalladım... Bu ve benzeri durumlar çok sık rastlanmamakla beraber heyecan vericiydi benim için, ne olduğunu sezebiliyordum. Derken birden adını heceledim. Ve, şaşakaldım... Bana sırtın dönüktü ve adını birkaç defa daha yineledim... Yüzünü görmem gerekiyordu emin olabilmek için ancak çıkamadım bulunduğum yerden... Ama nasılsa sen olduğuna öyle emindim ki, içimden bir ses "evet o" diyordu... Sarhoşluk gitmişti kendime gelmiştim biraz. Sonra sen bir ara kayboldun göremedim. Dışarı çıktığını ve tekrar döneceğini biliyordum...
Aradan biraz zaman geçti ve seni tekrar gördüm. Seni görmek gerçekten heyecan vericiydi. Evet... O kadar uzun zaman geçmişti ki, seni görme ihtimali kalkmıştı bende, kalmamıştı zerre kadar... Defalarca baktım sana, emin olmak için. evet o idin... İlktin... Sendin... :))
Kalbimin çırpınışları duyuluyordu. Heyecanlıydım.
Birden hatırladım o günlerimi sen yoktun o günlerimde ama aslında vardın, bilmediğin bir şekilde. Bulunduğum ortamdaki ses gitmiş, kulaklarımda anılar çınlıyordu. Hafif sarhoştum... O koskoca kalabalıkta yalnızdım. Aslında değildim çünkü... Çünkü Sen vardın. Karşımdaydın. Gözlerinde vardı. Kaçamak bakışları atan... İçtikçe güzelleşen, tazelenen anılarımla beraber dans ediyordum. Görüyordun. Sadece ben biliyordum anıları ve dansı... Sonra... Biraz daha, biraz daha... Alkol damarlarımda hızla dolanıyorken, kalp atışlarım bu ritme ayak uydurmaya çalışıyor. Anılar daha da güzelleşiyor...

İşte bu sebeplerden dolayı her şeyin, her an olabileceğine olan inancım pekişiyor. Hayatta Herşeyin Her An Olabilme İhtimalini Çok Seviyor ve Hayatın Sürprizlerine Her Zaman Açık Olmayı Seçiyorum...